Cenap Şahabettin kimdir?

Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine damgasını vuran ve Türk şiirinin lirik bir sesi olarak öne çıkan Cenap Şahabettin kimdir?

HM
Haber Merkezi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Cenap Şahabettin kimdir?
HM
Haber Merkezi

21 Mart 1870'te Manastır'da dünyaya gelen Cenap Şahabettin Bey, hayatının ilk yıllarında büyük bir acı yaşadı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında babasını kaybetti. Bu trajik olayın ardından ailesiyle birlikte altı yaşlarında İstanbul'a yerleşti.

Eğitim hayatına Tophane'deki Mekteb-i Feyziyye ile başladı. Ardından Eyüp Askerî Rüşdiyesi'nde eğitime devam etti. Ancak bu okulun kapatılmasının ardından Gülhane Askerî Rüşdiyesi'ne transfer oldu ve 1880'de buradan mezun oldu. Eğitim hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olan Cenap Bey, Tıbbiye İdâdîsi'ne katıldı ve burada iki yıl eğitim aldıktan sonra Askerî Tıbbiye'nin beşinci sınıfına yükseldi. 1889'da, doktor yüzbaşı rütbesiyle bu kurumdan mezun oldu.


Mezuniyetinin ardından, cilt hastalıkları konusunda ihtisas yapması için 1890 yılında Paris'e gönderildi. Dört yıl boyunca Paris'te cilt hastalıkları üzerine eğitim aldı. Türkiye'ye döndüğünde Haydarpaşa Hastanesi'nde görev aldı. Ancak İstanbul'da tehlikede olduğunu düşünerek Mersin ve Rodos'ta karantina doktoru olarak çalışmayı tercih etti.

1896'da Cidde'ye sıhhiye müfettişi olarak atandı. İki yıl sonra İstanbul'a döndü ve kısa bir süre Suriye'de sıhhiye başkanı olarak görev yaptı. İkinci Meşrutiyet döneminde İstanbul'a geri döndü ve 1914'te emekliliğe ayrıldı.

Emeklilik sonrası Darülfünûn'da Batı edebiyatı, Fransız dili ve Osmanlı edebiyat tarihi konularında dersler vermeye başladı. Ancak 1922'de, Yunanları övücü sözler sarf ettiği iddialarıyla Dârülfünun öğrencileri ve bazı hocaların tepkisiyle karşılaştı. Bu iddialar doğrulanamasa da, geçmiş yazıları nedeniyle görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Bu olayın ardından hayatının geri kalanını edebiyatla iç içe geçirdi.

Hayatının son döneminde üzerinde yoğun çalıştığı bir sözlük projesi vardı. Ancak bu eseri tamamlama şansını bulamadan 13 Şubat 1934'te İstanbul'da beyin kanamasından vefat etti. Ertesi gün, kızı Destine Hanım'ın yanında Bakırköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Cenap Şahabettin'in edebi hayatı

Türk edebiyatının en parlak dönemlerinden birinde, 1895 yılında yazmaya başlayan ve ömrü boyunca bu faaliyetini sürdüren Cenap Şahabettin, özellikle Cumhuriyet öncesinde şiir başta olmak üzere edebiyatın birçok alanında önemli bir yere sahip olmuştur. Tanzimat sonrası Batılılaşma süreciyle şekillenen Türk şiirinin, Abdülhak Hâmid'in ardından en büyük yenilikçi isimlerinden biri olarak kabul edilir.

Edebi bir atmosferde yetişen Cenap, genç yaşlarda Muallim Naci ve Şeyh Vasfi Efendi'nin şiirlerinden etkilenmiş ve bu şairlerin gazellerini farklı yorumlarıyla yazmıştır. İlk olarak bir gazel ile edebiyat sahnesine adım atan Cenap'ın bu eseri, 1885'te Saadet gazetesinde yayımlandı. Şiirlerinin on dokuzu bu nazım biçimiyle yazıldı.


Abdülhak Hâmid Tarhan ve Recâizâde Mahmud Ekrem'in eserleriyle tanışan Cenap'ın yazdığı yeni şiirler, çeşitli dergi ve gazetelerde okurla buluştu. Tıbbiye öğrencisiyken 18 şiirini "Tâmât" ismiyle kitaplaştırdı.

Paris'te tıp ihtisası yaparken edebiyata daha da ilgi duymaya başlayan Cenap, özellikle Paul Verlaine gibi şairlerden etkilendi. Türkiye'ye dönüşünde şiir tarzında bu etkinin izleri görülmeye başlandı.

Mekteb, Hazîne-i Fünûn, Maarif ve Ma‘lûmat gibi dergilerde yayımladığı şiirleriyle dikkat çekti. Özellikle Mekteb dergisinde 1896 yılında yayımlanan 42 şiir, edebiyat dünyasında büyük ses getirdi. Bu yıllarda edebiyat çevreleri, yeni ve eski şiir taraftarları olarak ikiye bölündü. Cenap, bu dönemde yeni şiir anlayışının öncülerinden olan Servet-i Fünûn şairleri arasında yer aldı.

Fransız edebiyatından etkilenerek "sone" tarzında yazdığı şiirlerle Türk edebiyatında bir yeniliğe imza attı. Cenap'ın bu dönemdeki eserleri, hem şekil hem de içerik açısından dikkat çekici bir yenilik içermekteydi.

Edebiyat eleştirmeni Mehmet Kaplan, Cenap'ın şiirlerinin doğa, ev ve sembolik imgelerle zenginleştiğini ifade ederken, şairin özellikle resim ve müzik sanatlarıyla olan bağını vurgulamıştır.

Cenap, şiirlerinde doğayı, aşkı ve kadını öne çıkaran bir anlayışla yazmış, bazı eserlerinde ise dini ve milli duygulara yer vermiştir. 1908 sonrası ise daha çok düz yazılar kaleme almış, Tanin, Hürriyet, Kalem ve Hak gazetelerinde makaleler yazmıştır. Şairin eserleri, ölümünden sonra bir araya getirilerek kitaplaştırıldı.

Yorumlar

Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.
Sonraki Sayfa