Vampirler gerçekten var mıydı? İşte vampir sanılan insanlar...
Vampir efsaneleri yalnızca mitoloji değil; bazı tarihî karakterler bu karanlık figürlere ilham verdi. Peki gerçekten kan içen insanlar yaşadı mı?

VAMPİR KAVRAMI NEREDEN GELİYOR?
Vampir inancı, farklı coğrafyalarda yüzyıllar boyunca şekillenmiş, doğaüstü bir figürdür. Kelimenin kökeni, Slav dillerindeki “vampir” ya da Türkçe’ye Sırpçadan geçen “obur” kavramına dayanmaktadır. Bu figür genellikle ölümden sonra mezardan çıkan, kan içerek yaşayan, gündüz saklanan, geceleri ise insanlara musallat olan varlık olarak tasvir edilir.
Antik Yunan’da “empusa” adı verilen kadın şekilli varlıklar, Mezopotamya’da Lilitu, Orta Çağ Avrupa’sında ise “revenant” ya da “kan emici hortlak” gibi kavramlarla anılmıştır. Ancak bugünkü modern vampir algısı özellikle Orta Avrupa efsaneleri ile şekillenmiştir.
GERÇEK HAYATTA ‘VAMPİR’ DENEN KİŞİLER
Vlad Tepeş (Kazıklı Voyvoda) – Drakula’ya İlham Veren Kont
yüzyılda Eflak Prensi olan Vlad Tepeş, düşmanlarını kazığa oturtmasıyla ün kazanmış, korkutucu bir figürdür. Bram Stoker’ın 1897 tarihli “Dracula” romanına ilham verdiği kabul edilen Vlad, doğrudan kan içmese de, vahşiliği nedeniyle halk arasında kan emici bir varlık gibi algılanmıştır.
Tarihi kaynaklara göre, Vlad’ın düşmanlarının kanında ellerini yıkadığı ve onların başlarını sofrasında sergilediği anlatılır. Bu olaylar zamanla vampir mitosuyla birleşmiştir.
Erzsébet Báthory – “Kanlı Kontes”
Macar soylusu Erzsébet Báthory, 16. yüzyılda yaşamış ve tarihe “en çok insan öldüren kadın” olarak geçmiştir. Efsaneye göre genç hizmetçi kızların kanıyla banyo yaparak gençliğini korumaya çalışıyordu.
Resmî kayıtlarda 80’den fazla genç kadını öldürmekten suçlu bulunmuş, ancak bazı iddialara göre bu sayı 600’ü aşmaktadır. Bilimsel olarak kanla banyo yapmanın etkisi olmasa da, bu ritüel onun bir “gerçek vampir” olarak anılmasına neden olmuştur.
Peter Plogojowitz – Mezardan Kalkan İlk Vampir?
1725 yılında Sırbistan’ın Kisiljevo köyünde yaşayan Peter Plogojowitz, öldükten sonra köy halkını ziyaret ettiği, hatta bazılarını “kanlarını emerek” öldürdüğü iddiasıyla tarihe geçti. Ölümünden sonra mezarı açılmış, bedeninin bozulmadığı ve ağzından taze kan sızdığı iddia edilmiştir. Bu olay, Avrupa’daki ilk belgelenmiş vampir vakası olarak kabul edilir.
VAMPİR İNANCI NASIL YAYILDI?
yüzyılda Osmanlı kontrolündeki Balkan coğrafyasından Batı Avrupa’ya geçen vampir efsaneleri, zamanla İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde popüler edebiyatın konusu oldu. Vampir korkusu o kadar yaygındı ki, mezarlardan çıkarılan cesetlerin kazıkla kalbine saplanması, ağza taş konması veya cesedin yakılması gibi “önlemler” alınırdı.
BİLİM NE DİYOR? GERÇEKTE NELER OLMUŞ OLABİLİR?
Modern bilim, vampir efsanelerinin bazı tıbbi rahatsızlıklarla açıklanabileceğini söylüyor:
Porfiri hastalığı: Güneş ışığına hassasiyet ve cilt bozulmaları vampir benzeri görüntü oluşturabilir.
Kuduz: Isırma, saldırganlık ve gece aktif olma belirtileri vampir inanışını desteklemiş olabilir.
Narkolepsi – uyurgezerlik: Gece mezarlıkta dolaşan veya “ölü sanılıp” canlı çıkan kişiler halk arasında efsanelere dönüşmüştür.
VAMPİRLER GERÇEK DEĞİL AMA GERÇEKLER KADAR ETKİLİ
Bugün popüler kültürde diziler, filmler ve kitaplarla yaşayan vampir figürü, aslında insanlığın ölüm korkusu, bedensel bozulma ve gizemli hastalıklar karşısındaki psikolojik tepkisinin bir ürünüdür. Ancak bu figürlere ilham veren gerçek kişiler ve olaylar, vampir inancının sadece hayal ürünü değil, tarihî olaylara dayalı olduğunu gösteriyor.