II. Mahmud’a hediye edilen zürafanın Türkçe'ye nasıl bir katkısı oldu?

Mısır valisi tarafından 1829’da II. Mahmud’a hediye edilen zürafa, sadece sarayda değil, halk dilinde de iz bıraktı. Bu hayvanla birlikte “zürafa” kelimesi ve “alamete binmek” sözü yaygınlaştı.

ZDA
Zeliha Demirci Aktaş Editör
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
II. Mahmud’a hediye edilen zürafanın Türkçe'ye nasıl bir katkısı oldu?
ZDA
Zeliha Demirci Aktaş Editör

Mısır’dan İstanbul’a Gelen Olağanüstü Hediye

19. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti ile Mısır Valiliği arasındaki ilişkiler, diplomatik hediyelerle pekiştiriliyordu. Bu bağlamda, 1829 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Sultan II. Mahmud’a bir zürafa gönderdi. Bu zürafa, Osmanlı topraklarında görülen ilk zürafa olma özelliğini taşıyordu.

Zürafa, sadece II. Mahmud’a gönderilmedi; aynı yıl Mısır'dan Fransa Kralı X. Charles’a ve İngiltere Kralı IV. George’a da birer zürafa gönderilmişti. Bu girişim, Mehmet Ali Paşa’nın diplomatik niyetinin ne kadar çok yönlü olduğunu gösteriyor. Nitekim, aynı zürafa Paris’te Jardin des Plantes hayvanat bahçesinde üç yıl boyunca sergilenmiş, büyük ilgi görmüştü.

Osmanlı Sarayında Zürafa Şaşkınlığı

Osmanlı sarayında daha önce benzeri görülmemiş olan bu zürafa, İstanbul’a ulaşmasının ardından halkta büyük merak uyandırdı. Dönemin anlatılarına göre, hayvan İstanbul sokaklarında halka gösterilmek üzere gezdirildi. Hayvanın uzun boynu ve alışılmadık görünüşü karşısında halk büyük şaşkınlık yaşadı.

Zürafanın saray bahçesinde, özellikle Çinili Köşk civarında geçici olarak barındırıldığı ifade edilmektedir. Hayvan, doğrudan padişah huzuruna çıkarılmış ve II. Mahmud tarafından dikkatle izlenmiştir. O dönemde saray çevresinde egzotik hayvanlar için ayrılmış alanlar olduğu, bazı saray belgelerinde kayıtlıdır.

“Bindik Bir Alamete…”: Küpeli Abdi Bey ve Zürafa Efsanesi

Zürafayla ilgili en çok anlatılan hikaye, küpeli Abdi Bey ile ilgilidir. Rivayete göre, zürafanın sırtına binmek istemeyen Abdi Bey, saray mensuplarının ısrarı üzerine hayvana oturtulmuştur. Zürafa aniden koşmaya başlayınca, Abdi Bey hayvanın boynuna sarılmış ve padişaha dönerek şu ünlü cümleyi söylemiştir:

Bu cümle, zamanla halk arasında deyimleşmiş ve saray folkloruna karışmıştır. Ancak bu olayın tarihî kayıtlardaki doğruluğu tartışmalıdır. Zira, Hafız İlyas Ağa’nın "Tarih-i Enderun" adlı eserinde zürafa olayına yer verilirken, Abdi Bey’in adı geçmez. Bu da olayın gerçek yönü ile efsaneleşmiş boyutunun ayrımını yapmayı zorlaştırmaktadır.

Zürafanın Akıbeti

Zürafanın Osmanlı topraklarında ne kadar yaşadığı ya da nasıl öldüğüyle ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak İstanbul ikliminin sıcak ve nemli Afrika iklimine benzememesi, hayvanın uzun süre yaşayamadığını düşündürmektedir. Zürafanın ölümünden sonra iskeletinin ne yapıldığına ya da bir koleksiyona alınıp alınmadığına dair herhangi bir belge günümüze ulaşmamıştır.

Zürafa Olayının Kültürel ve Siyasi Yansımaları

Bu olay, yalnızca bir hayvanın saraya getirilmesi olarak değerlendirilemez. Egzotik hayvanlar, özellikle 19. yüzyıl diplomasi tarihinde, simgesel güç, modernleşme arzusu ve Batı’ya eşlik etme iradesi açısından önemlidir. Kavalalı’nın Fransa, İngiltere ve Osmanlı’ya zürafa göndermesi onun Mısır’ı uluslararası denklemde bir aktör olarak konumlandırma çabasının parçasıdır.

Yorumlar

Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.
Sonraki Sayfa