Gazze son haftalarda yalnızca bombalarla değil, sorularla da sarsılıyor.
Ve Gazze pazarlığı tek bir yerde değil, birçok farklı masada eş zamanlı olarak yürütülüyor.
Bizde de bir süredir kulislerde aynı cümle dolaşıyor:
“Türk askeri Gazze’ye mi gidecek?”
Bu soru o kadar sık tekrarlandı ki, insan ister istemez şüpheleniyor.
Olsun diye mi, olmasın diye mi konuşuluyor?
Yoksa Trump–Erdoğan görüşmesinden sonra şartlar yine değişti ve Ankara, Türkiye’nin olması için dünyaya yeni bir baskı mı kuruluyor?
Gazze’de ikinci aşama tartışmalarıyla birlikte bu soru daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
Ve daha önemlisi şu:
Bu sorudan kim rahatsız oluyor, kim umutlanıyor, kim panikliyor?
***
İSRAİL NEDEN TÜRKİYE’Yİ BU KADAR SERT BİÇİMDE İSTEMİYOR?
İsrail cephesinden gelen son açıklamalar artık diplomatik nezaket sınırlarını çoktan aşmış durumda.
Türkiye için kullanılan “düşman” tanımı, anlık bir öfke cümlesi değil; bilinçli bir çerçeveleme.
Çünkü mesele Gazze değil.
Mesele, Gazze’de kim söz sahibi olacak meselesi.
İsrail açısından Türk askerinin Gazze’de bulunması şu anlama geliyor:
– Sınırsız hareket serbestisinin sona ermesi
– Sahadaki askerî kararların denetlenmesi
– Ve belki de en rahatsız edici olanı:
Gazze’de İsrail’le konuşabilen ama aynı zamanda Hamas’la da diyalog kurabilen tek NATO ülkesinin sahaya girmesi.
Bu yüzden İsrail’in itirazı güvenlikten çok, kontrolle ilgili.
Türk askeri Gazze’ye girerse, bu yalnızca bir bayrak değil;
aynı zamanda “burada artık her şey eskisi gibi olmayacak” mesajı olur.
İşte bu mesaj, Tel Aviv’de ciddi bir huzursuzluk yaratıyor.
***
ANKARA NEDEN GAZZE’DE OLMAK İSTİYOR?
Türkiye açısından Gazze, yalnızca bugünün haritasında duran bir coğrafya değil.
Osmanlı’nın son döneminden itibaren Kudüs ve çevresiyle birlikte yönetilmiş, manda döneminde bölgeden çekilmiş olsa da zihinsel ve siyasal bağın hiç kopmadığı bir hat.
Cumhuriyet döneminde bu bağ çoğu zaman sessiz kaldı;
ama hiçbir zaman yok sayılmadı.
Bugün Ankara’nın Gazze’de olmak istemesi ani bir refleks değil.
Ne askerî bir heves ne de günü kurtarmaya dönük bir diplomatik hamle.
Bu, tarihsel bir sorumluluk algısının, değişen bölgesel güç dengeleriyle yeniden görünür hale gelmesi.
Başkasının baskısıyla değil,
başkaları istemese bile masada kalma ısrarıyla.
Ve tam bu noktada sahneye Donald Trump çıkıyor.
***
TRUMP: İSRAİL’İN YANINDA MI, GAZZE’Yİ BİTİRME PEŞİNDE Mİ?
Trump için Gazze’nin tarihi yok.
Hafızası yok.
Vicdanı da yok.
Onun dünyasında yalnızca maliyet, görüntü ve sonuç var.
Trump bir yandan “Her daim İsrail’in arkasındayım” diyerek Tel Aviv’e güvence veriyor.
Bu cümle, İsrail cephesinde memnuniyetle karşılanıyor ve tonu daha da sertleştiriyor.
“Türkiye’nin Gazze’de herhangi bir rol almasına izin vermeyeceğiz” çıkışları da bu güvenin ürünü.
Ancak Trump’ın masadaki hesabı bundan daha karmaşık.
O, Gazze dosyasının kapanmasını istiyor.
Ama bunu Amerikan askeriyle yapmak istemiyor.
İsrail ordusunun sınırsız hareket alanını da uzun vadede sürdürülebilir bulmuyor.
Trump için “İstikrar Gücü” bir ideal değil, bir araç.
Bu yüzden Türkiye, Trump’ın gözünde ideolojik bir ortaklıktan öte;
iş görebilecek, sahaya girebilecek, yük paylaşabilecek bir aktör.
Tam da bu nedenle Trump, İsrail’e siyasi destek verirken,
İsrail’in her vetosunu otomatik olarak kabul eden bir noktada durmuyor.
Ortaya şu çelişkili ama gerçekçi tablo çıkıyor:
İsrail Türkiye’yi kesin bir dille dışarıda tutmak istiyor.
Trump ise Türkiye tamamen dışarıda bırakılarak bu dosyanın kapanamayacağını biliyor.
***
SON DÜĞÜM
Türkiye “Uluslararası İstikrar Gücü” mü olacak?
Yoksa bu rol İsrail’in direnci nedeniyle hiç başlamadan mı bitecek?
Ve en önemlisi:
Trump, İsrail’e verdiği sözü mü, Gazze’yi bitirme hedefini mi tercih edecek?
Bugün bu soruların net bir cevabı yok.
Ama şurası açık:
Eğer Trump Gazze’yi gerçekten kapatmak istiyorsa,
Türkiye gibi sahada karşılığı olan aktörleri tamamen dışarıda bırakması zor.
Ama İsrail’le gerilimi göze almazsa,
Türkiye’nin rolü de kâğıt üzerinde kalabilir.
Bu yüzden mesele “Türkiye Gazze’de olacak mı?” sorusu değil.
Asıl mesele şu:
Gazze’de gerçekten bir istikrar mı isteniyor,
yoksa yalnızca zaman mı kazanılıyor?
Bu sorunun cevabı verildiğinde,
Türkiye’nin Gazze’de olup olmayacağı da kendiliğinden ortaya çıkacak.