Başkent susuzluk, trafik, fahiş kiralar gibi dertlerle uğraşırken, zirvede yine CHP vardı.
Kangren haline gelen parti içi kriz, günlerdir “arınma” ve kurultay tartışmalarıyla çalkalanıyor.
Bir yanda “rüşvet çarkının müteahhitlerinden arınalım” diyen Kemal Kılıçdaroğlu…
Diğer yanda, o çıkıştan rahatsız olup “kirpilerle kucaklaşılmaz” diyen Özgür Özel…
Araya giren vekiller, X’te maskesi düşen trol ağları, Silivri’den geldiği iddia edilen listeler, “hırsızın partisi olmaz” diye isyan eden Mersin milletvekili, “itirafçı–iftiracı ilişkileri kesilmedi” diyen Gürsel Tekin…
Ve yarın sona erecek olan CHP Kurultayı…
Velhasılıkelâm…CHP herkesin gözü önünde kendi ruhuyla hesaplaşıyor.
Bu kavganın faturası sadece partiye değil, siyasetin tamamına çıkacak gibi.
***
“HIRSIZIN PARTİSİ OLMAZ” ÇIĞLIĞI: TABANDA BİRİKEN ÖFKE
Önce filmi geri saralım.
CHP Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır’ın cümlesi aslında buzdağının görünen kısmıydı:
“Yatıyoruz Silivri, kalkıyoruz Silivri. Yahu arkadaş, hırsızın partisi olmaz.”
Bu bir öfke cümlesi değil, bir çaresizlik cümlesi.
Çünkü sahaya indiğinde seçmen ona baklava kutusunu, plaka işlerini, iddianamedeki rüşvet iddialarını soruyor.
Çakır da verdiği röportajda bunu açıkca ifade ediyor:
“Apışıp kaldık, cevap veremiyoruz.”
Aslında bu isyan, partiden istifa edip kimi bağımsız kimi AK Parti’ye geçen CHP’lilerin ortak isyanı: hepside “hizmet edemiyoruz, tek derdimiz İmamoğlu olmuş” ifadelerini ve benzeri söylemlerde bulunduklarını görüyoruz.
Bu neyin habercisi?
Bu sadece bir hizbin isyanı değil.
Bu, CHP’nin hem kendi içine hem kendi seçmenine artık vicdanî bir savunma üretemediğinin itirafı.
***
KILIÇDAROĞLU’NUN ARINMA MANİFESTOSU: VİCDAN MI, RÖVANŞ MI?
Sonra sahneye tekrar Kemal Kılıçdaroğlu çıkıyor.
-“Rüşvet çarkının müteahhitleri”
-“CHP yolsuzlukla anılamaz”
-“Her CHP’linin hesap vermek namus borcudur.”
Yetmiyor; sosyal medyada kendisine linç açan trol hesaplara karşı:
-“Hodri meydan, sahte hesaplarla geri adım atmam.”
Ve en kritik cümle geliyor:
-“İddianameler ortada, ne söylememi bekliyorlar?”
Bu çıkış sadece bir “eski genel başkan sitemi” değil.
Burada Kılıçdaroğlu kendini “partinin ahlaki hakemi” pozisyonuna yerleştiriyor.
Diyor ki:
– Ben 25,5 milyon oy aldım.
– Ben masayı kurdum.
– Ben hayatım boyunca akçeli işe bulaşmadım.
– O zaman bu partinin kirli dosyalarında da söz söyleme hakkım var.
Peki içinde ego, kırgınlık, rövanş yok mu?
Elbette var. İnsan olan her yerde var.
Ama şu da bir gerçek:
Bugün CHP içinde Kılıçdaroğlu’nun “temiz siyaset” vurgusunu tamamen haksız bulabilecek kaç kişi var?
***
ÖZGÜR ÖZEL’İN DİLİ: KUCAKLAŞMA MI, “KİRPİLER” ÜZERİNDEN DIŞLAMA MI?
Gelelim Özgür Özel cephesine…
Kurultay salonunda “müesses nizam”, “eski düzen”, “bizi yüzde 25’e mahkûm edenlere karşı mücadele” retoriği…
Araya sıkıştırılan o cümle:
-“Yeni dönemde kucaklayıcı olacağız ama bazen kirpiyi kucaklayamıyorsun. Adam kucaklatmıyor kendini.”
Kimin kast edildiğini herkes biliyor.
Kılıçdaroğlu’na yakın vekiller,
“parti yolsuzluktan arınsın” diyen imzacı grup,
yıllardır örgütte emek verip bugün tasfiye tehdidiyle yaşayan kadrolar…
Şimdi söyleyin bana:
Bir partide, eski genel başkan ve onunla aynı çizgide duran vekiller,
“kirpi” benzetmesiyle etiketlenirse,
o partide gerçekten “kucaklaşma” ihtimali kalır mı?
Özel’in dili, belli ki kendi tabanında “dirençli eski yapıyı tasfiye eden reformcu lider” imajı kurmaya çalışıyor.
Ama bunun yan etkisi de şu:
Arınma kelimesi, bir anda “istenmeyenleri temizleme” operasyonu gibi okunmaya başlıyor.
Not düşelim:
Tek adaylı ama 'eş genel başkanlı' seçim sürecinin ardından Özel 1333 oyla genel başkan seçildi.
Mutlak butlan davasının endişesiyle kurultay üstüne kurultay yapan Özel, böylelikle son 2 yılda 4. kez genel başkan seçilmiş oldu. (Özel’in dünkü konuşmasında iktidara koz veren sözleri ayrı bir köşe yazısı)
Bugün ise PM ve YDK seçimleir yapılacak.
Herkesin merak ettiği soru şu: Özel’in anahtar listesi delinecek mi?
****
ARINMA ÇAĞRISINA “CADI AVI” MI?
Hasan Ufuk Çakır örneği bu açıdan kritik.
Ne yaptı bu vekil?
– İmamoğlu ve ekip için “aklanamıyorsa partiden gitsin” diyen bildiriyi imzaladı.
– “Hırsızın partisi olmaz” dedi.
– Şaibeli kurultayı, plaka tahsislerini, belediye yolsuzluk iddialarını sorguladı.
Sonra ne oldu?
– Halk TV kendisini “sabıkalı” diye hedef aldı.
– Meclis’te ayağa kalkıp hem kanala, hem de susan CHP’lilere isyan etti.
– Arka planda bu dosyanın Ali Mahir Başarır tarafından servis edildiği iddia edildi.
Şimdi burada bir duralım.
Bir vekil “Parti yolsuzluktan arınsın” dedi diye,
– Medya üzerinden itibarsızlaştırılıyor,
– Parti içinde yalnız bırakılıyor,
– Hakkında “sabıkalı” etiketi üretiliyorsa,
bu tabloda gerçekten “vicdanî bir arınma” mı var,
yoksa “CHP’nin içindeki itiraz odaklarını teker teker susturma” refleksi mi?
Neye göre, kime göre arınma?
***
SİLİVRİ GÖLGESİ VE DİJİTAL CEPHE: TROLLER, BOTLAR, MASKELER
Bir de görünmeyen ama hissedilen cephe var: dijital savaş.
X’in yeni şeffaflık güncellemesiyle ortaya saçılan tablo:
– İmamoğlu lehine propaganda yapan hesapların önemli kısmı Kuzey Amerika ve Avrupa merkezli.
– Bazıları Atatürkçü kimlik, bazıları “solcu”, bazıları “CHP’li genç” maskesiyle çalışmış.
– FETÖ bağlantısı iddia edilen profiller, isim değiştirip hatrı sayılır kitlelere ulaşmış.
– Güncelleme sonrası bir kısmı panikle isim/ülke bilgilerini değiştirmiş.
“Silivri tahakkümü”, “trol orduları”, “fondlanmış medya ağları”…
Hepsini yan yana koyunca karşımıza çıkan resim şu:
CHP sadece iç kavga yaşamıyor; aynı zamanda kendi içinde “dijital bir iktidar savaşı” da veriyor.
Bu kadar trol ve maske arasında seçmenin akla karayı seçmek imkansız hale geliyor.
Hele ki 'teşkilatı kontrol eden partiye hükmeder' gerçeğini bilen bir ana muhalefet partisinde…
Kılıçdaroğlu partinin başına geçtiğinde yavaş yavaş teşkilat içerisinde yaptığı değişimleri hatırlayacak olursak ve bu süreçte Özel’le birlikte imza attıklarını düşünürsek iş karmaşıklaşıyor.
***
GÜRSEL TEKİN’İN SERT ÇIKIŞI: “İTİRAFÇI–İFTİRACI BAĞI KOPMADI”
Gürsel Tekin’in yıllardır CHP’de biriktirdiği hafıza, bugün bambaşka bir yerden konuşuyor.
– “Kongrelerde para konuşulur hale geldik” diyor.
– “Partiye 40 yıl emek verenler dışarıda, mahkemeye verenler içeride” diyor.
– “Aziz İhsan Aktaş 37 belediyeye nasıl girdi, kim yol açtı?” diye soruyor.
– Ve en kritik tespit: “Belediyeler, itirafçı–iftiracı dediğimiz kişilerle bağlarını koparmadı.”
Bu cümle, aslında “yeni CHP kadroları” diye pazarlanan yapıların da en az eski alışkanlıklar kadar kirlenmeye açık olduğunu gösteriyor.
Yalnızca eski–yeni kavgası deği bul.
Mesele şu:
CHP, kendi içindeki güç merkezlerini temizlemek isterken, yerlerine daha şeffaf ve hesap verebilir bir yapı mı koyuyor, yoksa sadece iktidar bloğunu mu değiştiriyor?
***
2 YILDA 5 KURULTAY: ARINMA MI, KURUMSAL ÇÜRÜME Mİ?
Şimdi fotoğrafın kurumsal tarafına bakalım:
- 2 yılda 5 kurultay,
- Tek aday
- Her kurultayda değişen listeler,
- Delege satın alma iddiaları,
- Pavyonda delege pazarlığı anlatıları,
- Ve hâlâ mahkemelik bir önceki kurultay…
Bu tabloyu görüp de “Bu parti kendi içinde istikrarı sağladı” diyebilecek biri var mı?
Bir siyasi parti düşünün:
İktidara talip ama kendi iç yönetimini iki yıl boyunca stabilize edememiş.
Velhasılıkelâm…
Arınma kelimesi havada uçuşuyor ama kurumsal zeminde görülen şey, daha çok:
“İç çürümeyi kontrol altına alamayan bir yapı.”
***
PEKİ BÜTÜN BUNLAR KİMİN İÇİN YAPILIYOR?
Gelelim en can alıcı soruya:
Bu kavgalar, manifestolar, kirpiler, troller, listeler…
Bütün bunlar kimin için yapılıyor?
Gerçekten emeklinin, işçinin, öğrencinin, kiracıların, market fişine bakan seçmenin hayatında karşılığı olan bir mücadele mi bu?
Yoksa parti içi pozisyon ve iktidar paylaşımının sert bir bölüşüm kavgası mı?
Bir tarfta:
“İddianame ortada, ne söylememi bekliyorlar?” diyen bir eski genel başkan,
Diğer tarafta:
“İddianameye önem atfedenler hayal kırıklığıdır” diyen Özel,
Arada:
“Hırsızın partisi olmaz” diyerek seçmene karşı utanmaktan bahseden vekiller,
Ve hepsinin üzerinde:
“Ben mi kalacağım, sen mi gideceksin?” hesabı yapan hizipler…
Bu tabloda kim daha fazla bedel ödüyor?
Gerçekten kim?
Koltuk için birbirini ezen siyasetçiler mi?
Yoksa her seçimde oy verip sonra baklava kutuları, plaka dosyaları, iddianamelerle yüzleşmek zorunda kalan sıradan CHP seçmeni mi?
Son Soru: Arınma mı, Tasfiye mi, Yoksa Topluca İtibar Kaybı mı?
Kılıçdaroğlu “CHP arınmalı” diyor.
Özgür Özel “Eski düzenden arınacağız” diyor.(CHP tabanın çoğunluğunun ulusalcı olduğunu unutarak…)
Vekiller “Parti yolsuzlukla anılamaz” diyor.
Gürsel Tekin “Parti para konuşulan kongreye dönüştü” diyor.
Çakır “Bizi savunamayacağımız dosyalarla sahaya sürüyorsunuz” diyor.
Herkes arınmadan bahsediyor ama ortaya çıkan manzara şuna benziyor:
Arınma söylemi, karşı tarafı tasfiye etmek için kullanılan yeni bir sopa haline gelmiş durumda.
Velhasılıkelâm…
Eğer bu süreçte şeffaf soruşturma mekanizmaları,
bağımsız iç denetim,
tabanın katıldığı bir hesap verme kültürü kurulmazsa,
CHP bu kavganın sonunda belki birkaç ismi tasfiye eder,
belki birkaç kurultay daha yapar,
belki trol ağlarını yeniden dizayn eder…
Ama asli sorun şu ki:
Bütün bu “arınma” gürültüsünün sonunda geriye gerçekten temizlenmiş bir CHP mi kalacak,
yoksa seçmenin gözünde iyice yıpranmış, “kendi kirini bile temizleyemeyen” bir CHP mi?
Asıl hesabı, bir gün sandıkta o sessiz seçmen soracak.
Ve o gün geldiğinde, bugünkü “kirpi–trol–iddianame” kavgasının bedelini,
siyasetçiler değil, CHP’nin tarihsel hafızası ödeyecek.