Ölümün gölgesinde...

YAYINLAMA
07 Şubat 2025 17:40
GÜNCELLEME
07 Şubat 2025 17:51

Ölüm… Sadece bir kelime mi yoksa her insanın derinlerinde yankılanan en büyük korku mu? Bizi bekleyen kaçınılmaz son mu yoksa farkına varamadığımız en büyük özgürlük mü? İnsan neden ölümden korkar? Gerçekten bilinmeyenden mi yoksa ardında bırakacağı şeylerden mi?

Ölüm sadece bir kelime mi?

Türkçe'de en çok konuşulan kelimelerden biridir belki ölüm. Durup bir düşün bakalım, bugün kaç kez çıktı ağzından? Belki mecazi anlamda kullandın, belki bir atasözünde. "Ölümüne seviyorum" dedin belki ya da "ölüm gibi bir sessizlik çöktü" diye fısıldadın. İnsan en çok kaçtığı şeyden en fazla bahseder derler. Ölümü bu kadar dilimize dolarken, ondan bu denli korkmamız ne kadar da ironik...

Yaşam, ölüme atılmış adımlardan ibaret mi?

Hayat dediğimiz şey ölüme doğru atılmış bir yürüyüşten ibaret değil mi? Her adım, zamanı biraz daha aşındırıyor; her nefes, yok oluşa biraz daha yaklaştırıyor bizi. İnsan, bilincinin farkına vardığı andan itibaren ölümü anlamlandırmaya çalışır. Onu bir son olarak mı görmeli yoksa yeni bir başlangıç olarak mı? Belki de ölüm, varlık ve hiçlik arasındaki o ince çizgidir ve biz, bu çizginin hangi tarafında olduğumuzu bilmeden yaşamaya mahkumuzdur.

İnsanın en çok çekindiği, en gerçeği…

Ama asıl soru şu: Ölümden korkmalı mıyız yoksa ona hazırlıklı mı olmalıyız? Korku, insanın bilinmeyene karşı geliştirdiği en ilkel tepkidir. Ölüm ise insanın yüzleşmeye en çok çekindiği gerçektir. Onu konuşmayız, ondan bahsetmek uğursuzluk getirir deriz, onu bir an olsun unuttuğumuzda, hiç gelmeyecekmiş gibi yaşarız. Ama bir gece ansızın bir gölge gibi kapımıza dayanır. Ve o an hayatımız boyunca kaçtığımız gerçekle yüzleşmek zorunda kalırız.

İnsan neden ölmek istemez? Bir bedenin toprağa karışması, bir ismin unutulması, bir anının silinmesi midir asıl korku? Yoksa var olmamış gibi kaybolup gitmek mi? İsimler zamanla unutulur, mezar taşları aşınır, sokaklarda yankılanan sesler gün gelir susar. O halde ölüm, gerçek bir son mudur yoksa geride kalanların zihninde süregelen bir yankı mı?

Kapı mı, boşluk mu?

Kimileri için ölüm, bir kapıdır. Ruhun bir boyuttan diğerine geçişi, bilincin başka bir forma evrilmesi. Ama kimileri için sadece boşluk… Sonsuz, sessiz ve geri dönüşü olmayan bir boşluk. Hangisi daha korkutucu? Bir şeyin içinde eriyip kaybolmak mı yoksa bilinmez bir yolculuğa çıkmak mı? İnsan, neyin korkutucu olduğunu bile bilmeksizin sadece korkar.

Ama belki de ölüm, sadece bir yanılsamadır. Asıl yanılsama, ölümsüz olduğumuza dair taşıdığımız o büyük kibirdir. Oysa hepimiz günün sonunda taşları yıpranmış, yazısı silinmiş, toprağı kurumuş bir mezar olacağız. Ve belki de ölüm, sadece geri dönülemeyen bir an, bir nefes kadar kısa bir geçiştir.

Melekler korusun deriz ya hani , peki ya Azrail? Belki de o, seni var olmanın sancısından kurtarıyor. Ölüm, insanın sonsuz yükünü omuzlarından alıp onu hafifletiyor olabilir mi?

Kaçtığımız değil gerçeğimizdir…

Ve biz, onu anlamaya çalışırken, onu düşünmekten korkarken, aslında en büyük sırrın içinde yaşıyoruz. Ölüm, kaçtığımız değil kaçınılmaz olan gerçeğimizdir.

Yorumlar (0 yorum)
Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.