Yalanın çürüttüğü ruhlar

YAYINLAMA
21 Nisan 2025 14:41
GÜNCELLEME
21 Nisan 2025 15:09

Yalan bir hastalıksa, yalancı onun ta kendisidir

Bir insan ne zaman yalan söyler? Korktuğu zaman mı? Kurtulmak için mi? Yoksa içine yerleşmiş küçük, çürümüş bir çekirdek mi vardır da özünden yıkanarak doğruya düşmandır o? Yalan, sadece bir kelime değil bir ruh hastalığıdır. Zamanla vücutta iz bırakmayan ama ruhta kök salan sinsi bir ur gibidir.

Doğrunun soğuk ve yalın çehresine katlanamayanlar, yalanın yumuşacık yalanışına sarılır. Çünkü yalan konforludur; hesap sorulmaz, vicdan ölüm taklidi yapar, aynalar susar. Ama o sessizlikte, içeriden bir çürümeye başlanır. Yalan, önce kalbi kurutur. Sonra kelimeleri, bakışları, sevgiyi... Hepsini plastikleştirir.

Yalancının ruh haritası: Çürümeye terk edilmiş bir mabet

Yalancının ruhu, önce küçülür. İçinde şüpheler büyür, parazit gibi çoğalır. Bir yalan, bir başka yalana gebe kalır ve zamanla kelimeler mezar taşlarına dönüşür. İçinde, sadece yüzeyde yaşayan bir insanın hatırası kalır. Aynaya baktığında gördüğü şey sadece bir siluettir; içi boş, kokusu eski, sesi sahte bir siluet.

Çünkü yalanın içinde bir şey biter, bir şey çöker, bir şey kararır. Ve bu karanlık, içeriye yayıldıkça, insan kendine bile yabancı olur.

Rüya göremeyen yalancılar

Ve en çok da kabusların gerçeğe dönüştüğü yerde yakalanırlar. Rüya bile görülmeyen uykular başlar. Çünkü bilinçaltı bile tükürmüştür artık o ruhu. Ne sevgi doğru olur, ne gülüş sahici. Sözler, yalanla çürümüş bir dilin çıkardığı seslerdir sadece. Yüz ifadeleri maskeye, beden dili tiyatroya, varlık da bir hayalete dönüşür.

Gözyaşı bile gerçek değil artık. Çünkü yalanda, duygu bir maskedir. 

Karanlık onları yutar, onlar zaten karanlık olmuştur

Karanlık, yalancılar için bir barınma değil bir cezalandırma alanıdır. Çünkü yalan, gerçeğin kıyafetiyle gezinen bir hayalettir. Ve o hayalet en sonunda sahibini de içinden boğar. Yalancının yüzü unutulur, sesi taklit edilir ama ruhunun kötü kokusu hep kalır. Çünkü hakikat, unutmaz. Çünkü hakikat, hep oradadır. Sessiz ama bekleyen…

Bir gün bir şey olur ve yalan, çürümüş bir meyve gibi elinde kalır yalancının. İşte o an, ruhu çöker içinde bir şey diye kırılır ve bir daha asla tamir edilemez.

Olduğundan fazlasıymış gibi davrananların çürümüş vitrinleri

Bir de vardır ki yalancı olmadan yalanı temsil edenler... Kendini olduğundan fazlası gösterenler. Kalbi taş, dili altın kaplama. Cimriliğini cömertlik maskesiyle örtenler, kibirlerini tevazu süsüyle sunanlar... Bu kişiler yalanı sözle değil, halle söyler.

Varlıktan konuşur ama sofrasında ekmeği bölmez. Güler ama içinde kibir diş gıcırdatır. Yardım eder gibi yapar ama bir karşılık beklemeden asla hareket etmez. Çünkü onların kalbinde hakikat değil, hesap makinesi çalışır.

Cimri, sadece maldan sakınan değildir; sevgiden, ilgiden, anlayıştan, vefadan da kısmak bir tür cimriliktir. Ve bu cimrilik, ruhu kurutur.

Ruhu kurumuş insan, gölgesiyle hava atar. Boş bir testi gibi ses çıkarır ama içi yoktur. Kendine ait olmayan bir hayatı pazarlarken aslında en büyük yalanı kendine söyler.

Çürük bir suskunlukla yaşayanlara

Duy bunu ey yalancı! Senin kurduğun düzen, taşıdığın yalan kadar dayanıklıdır. Her sözün bir zehir gibi yayılır çevrene. Sevdiklerin birer birer senden eksilir, fark etmezsin bile. Sen güldüğünde titreyen aynalar vardır çünkü onlar senin maskeni taşır.

Yalanlarının üzerine öylece oturursun ama tahta sandığın yatağın aslında içten içe çürümüş bir bataklıktır.

Yalanda, tamir yoktur. Sadece çürük bir suskunluk vardır. Duy bunu ey yalancı!

Yorumlar (0 yorum)
Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.