Her yerden aynı mesajı alıyoruz: Al, al, al! Yeni sezon çıktı, indirim var, bir alana biri bedava… İster istemez hepimiz bu tüketim çılgınlığının içine çekiliyoruz. Ama bu kadar çok şey almak gerçekten gerekli mi? Ve tüm bu tüketimin arkasında neler olup bitiyor?
Doğa Bu Kadarına Dayanamıyor
Bir düşünün; dolabınızda giymediğiniz kaç kıyafet var? Ya da sırf modası geçti diye değiştirdiğiniz kaç telefon? İşte bu fazla tüketimin bedelini doğa ödüyor. Örneğin, sadece bir tişört üretmek için 2700 litre su harcanıyor. Bu, bir insanın yaklaşık 2,5 yıllık içme suyu demek!
Plastik ambalajlar, atılan elektronik eşyalar, aşırı enerji tüketimi… Hepsi doğayı kirletiyor, kaynakları tüketiyor. Denizlerdeki plastikler, kesilen ormanlar, artan sıcaklıklar artık hepimizin gündeminde. Ve ne yazık ki bu tablonun sorumlusu biraz da biziz.
İnsanlara da Zarar Veriyor
Aşırı tüketimin sadece çevreye değil, insanlara da zararı var. Ucuz kıyafetleri ya da elektronik ürünleri üretmek için dünyanın başka yerlerindeki insanlar çok düşük ücretlerle, kötü şartlarda çalışıyor. Biz burada “sadece 100 liraymış!” diye seviniyoruz ama o ürünün ardında büyük bir emek ve adaletsizlik olabiliyor.
Bir de işin psikolojik boyutu var. Sürekli bir şeyler alma ihtiyacı insanı yıpratıyor. Hep daha fazlasını istemek, elimizdekinden memnun olamamaya sebep oluyor. Sonuç: Borçlar, stres, tatminsizlik…
Ne Yapabiliriz?
Her şey küçük adımlarla başlar. Gerçekten ihtiyacımız olmayan şeyleri almamak, mümkünse ikinci el ürünlere yönelmek, az ama kaliteli alışveriş yapmak iyi bir başlangıç. Ayrıca paylaşım kültürünü desteklemek ya da tamir etmeyi tercih etmek de önemli adımlar.
Unutmayalım, aldığımız her şeyin bir bedeli var. Bazen o bedeli doğa, bazen de başka insanlar ödüyor. Bu yüzden tüketirken iki kez düşünmekte fayda var. Çünkü tüketmek kolay, ama onun sonuçlarıyla baş etmek o kadar da kolay değil