Bir zamanlar gençlik umutla anılırdı. Hayallerin peşinden koşan, geleceği şekillendirecek o enerjik kalabalık… Bugünse gençler, hayal kurarken bile temkinli. Çünkü zihinlerini kemiren ortak bir soru var: “Ya yarın gelmezse?”
Gelecek kaygısı artık yalnızca bireysel bir sorun değil; tüm dünyada yaygın ve derinleşen bir gençlik krizine dönüşmüş durumda. Türkiye’de yapılan araştırmalar, 18-29 yaş arası gençlerin %70’inden fazlasının gelecekten endişe duyduğunu gösteriyor. Eğitimini tamamlayıp nitelikli bir işe sahip olma umudu, giderek uzaklaşıyor. Gençlerin %60’ından fazlası, fırsat bulsa yurt dışında yaşamak istediğini belirtiyor. Bu da sadece bir “beyin göçü” değil, bir “umut göçü” aslında.
Ancak bu tabloya sadece Türkiye’ye özgü diyemeyiz. İngiltere’de yapılan bir anket, 16-24 yaş arası gençlerin yarısından fazlasının “gelecek hakkında umutsuz” olduğunu ortaya koyuyor. İtalya ve İspanya gibi genç işsizliğin yüksek olduğu ülkelerde, gençlerin büyük bölümü kariyer hedeflerinden vazgeçip geçim derdine odaklanmış durumda. Avrupa Birliği’nin “Generation What?” adlı araştırmasında ise gençlerin en büyük korkularının; işsizlik, iklim krizi ve artan yaşam maliyeti olduğu açıkça görülüyor.
Diğer yandan, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde ise gelecek kaygısı daha çok duygusal boyutta kendini gösteriyor. Gençler, toplumun üzerlerine yüklediği yüksek başarı beklentileri nedeniyle ruhsal çöküntüler yaşıyor. OECD verilerine göre Japonya’da lise öğrencilerinin yaklaşık %40’ı “geleceğe dair ciddi endişeler taşıyor.”
Amerika Birleşik Devletleri’nde ise özellikle son yıllarda iklim krizine bağlı endişeler öne çıkıyor. Yale Üniversitesi’nin çalışmasına göre, Amerikalı gençlerin %70’i iklim değişikliği nedeniyle “geleceklerinin tehdit altında olduğunu” düşünüyor. Aktivizm burada umut ışığını biraz daha canlı tutsa da, bu bile kaygıyı tamamen silemiyor.
Tüm bu örnekler gösteriyor ki, ülke fark etmeksizin gençlik bir belirsizlik çağında büyüyor. Farklı coğrafyalarda farklı sebeplerle olsa da gençler, aynı duyguda birleşiyor: Yalnızlık, baskı ve gelecek korkusu.
Oysa gençlik, bir toplumun en dinamik, en yaratıcı ve en dönüştürücü gücüdür. Onlara sadece “sabredin” demek yerine, çözüm üretmek zorundayız. Ekonomik güvence, nitelikli eğitim, psikolojik destek ve ifade özgürlüğü gibi temel ihtiyaçlar karşılanmadıkça; bir toplumun gençleri geleceğe değil, çıkış kapılarına bakar.
Ama yine de umut var. Çünkü gençler sadece sorunları değil, çözümleri de görüyor. Onlar; iklim için yürüyen, şiddete karşı ses yükselten, dijital dünyada kolektif hareketler kuran, sınırları aşan bir bilinçle büyüyorlar. Onlara güvenmek, sadece geleceğe değil bugüne de sahip çıkmaktır. Gençlerin elleriyle kurulan bir gelecek; daha adil, daha yeşil ve daha yaşanabilir olabilir. Çünkü onlar hâlâ sormaktan vazgeçmiyor: “Daha iyisi mümkün değil mi?”
Ve bu soruya verilecek en güçlü cevap, hep birlikte yazacağımız bir umut hikâyesi olabilir.