Bir zamanlar arkadaşlarla fotoğraf paylaşmak, komik videolar izlemek ve gündemi takip etmek için girdiğimiz sosyal medya platformları, bugün devletlerin, şirketlerin ve karanlık algoritmaların kontrolündeki bir psikolojik harp sahasına dönüştü.
Seçim dönemlerinde, kriz anlarında ya da toplumu ilgilendiren önemli bir gelişme yaşandığında artık televizyonlardan önce Twitter açılıyor, Instagram story'leri inceleniyor, TikTok videoları yorumlanıyor.
Görünen o ki; algıların gerçeği gölgede bıraktığı bu çağda, sosyal medya artık sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda en etkili propaganda silahı. Peki bu silah kimin elinde, nasıl kullanılıyor ve biz bu savaşın neresindeyiz?
İdeolojilerin Arenası: Twitter’dan TikTok’a Savaş Hattı
Sosyal medya, artık sadece fikirlerin değil, ideolojilerin çarpıştığı bir dijital arena haline geldi. Her platformun kendine özgü bir politik atmosferi, hatta bir ideolojik eğilimi oluşmuş durumda. Twitter’da gündemi belirleyen politik aktörler ve 'trend topic' manipülasyonlar grubu varsa, TikTok’ta milyonlara ulaşan sokak röportajları, duygusal klipler ve siyasi şakalar var. Instagram'da ise algı yönetimi genellikle “estetik paketlenmiş içerik”lerle yürütülüyor.
Bugün her siyasi görüş, kendi dijital kalelerini inşa etmiş durumda. Bir kesimin doğrusu diğerinin yalanı; birinin kahramanı diğerinin hedefi. Paylaşılan içerikler artık sadece bir “görüş” değil, bir “taraftarlık göstergesi” olarak algılanıyor. Algoritmalar da bu kutuplaşmayı pekiştiriyor; kullanıcıya sürekli benzer fikirde içerikler göstererek farklı düşünceleri dışlayan bir yankı odası oluşturuyor.
Bu ortamda artık “tarafsız bilgi” neredeyse imkânsızlaşıyor. Doğru bilgiye değil, en çok etkileşim alana ulaşan bir sistem içinde, gerçek bile popüler değilse görünmez hale geliyor. Ve böylece sosyal medya, gerçeğin değil, görünürlüğün kazandığı bir savaş alanına dönüşüyor.
Bot Orduları, Trol Hesaplar, Algı Mühendisliği
Sosyal medyada karşımıza çıkan her beğeni, her yorum, her etiket gerçek bir insanın mı eseri? Ne yazık ki çoğu zaman hayır. Dijital dünyada artık sahte hesaplar, bot yazılımlar ve organize trol grupları, algı oluşturmanın en etkili araçlarından biri haline geldi. Gerçek olmayan yüzler, sahte kullanıcı adlarıyla milyonlara ulaşabiliyor; suni bir destek ya da tepki oluşturabiliyor.
Bir anda bir etiketin TT olması, bir siyasi figürün linç edilmesi ya da kahramanlaştırılması, çoğu zaman spontane halk tepkisi gibi görünse de, arka planda organize bir dijital mühendisliğin ürünü olabilir. Bu sistem, yalnızca bir fikri öne çıkarmakla kalmaz; karşıt görüşleri bastırır, susturur ve görünmez kılar. Yani sadece gündem oluşturmaz; aynı zamanda “GÜNDEMSİZLEŞTİRİR”.
Sosyal medya, artık "ne konuşuluyor" sorusundan çok, "ne konuşmamız isteniyor" sorusunu sordurur hale geldi. Ve bu yönlendirme gücü, özellikle seçim dönemlerinde, kriz anlarında ya da toplumsal hassasiyetlerin zirveye çıktığı zamanlarda çok daha tehlikeli bir silaha dönüşebiliyor.
Dijital Haklar Derneği'nin '2023 Türkiye'de Dijital Manipülasyon' raporunda (Sayfa 12), Twitter etkileşimlerinin %18'inin bot hesaplardan geldiği belirtiliyor." 2024 Kayseri olaylarında ise 12 bin paylaşımın %38i sahte hesaplarca üretilmişti.
Platformların Rolü: Tarafsız Alan mı, Gizli Ortak mı?
Sosyal medya şirketleri uzun yıllar kendilerini sadece “içerik taşıyıcısı” olarak tanıttı. Yani, “Biz sadece kullanıcıların ürettiklerini yayımlıyoruz, taraf değiliz” dediler. Ancak bu söylem artık sorgulanıyor. Çünkü algoritmalar, kimin ne zaman, ne kadar görünür olacağına karar veriyor. Ve bu kararlar da çoğu zaman “tarafsız” değil, stratejik oluyor.
Facebook’un (Meta) ABD seçimlerinde nasıl veri manipülasyonuna zemin hazırladığı, Cambridge Analytica skandalıyla ortaya çıktı. Twitter (şimdi X), Elon Musk’ın kontrolüne geçtiğinden beri özgürlük ve sansür tartışmalarının merkezine oturdu. TikTok’un Çin merkezli bir şirket olması, içerik filtreleme iddialarını beraberinde getirdi. YouTube ise özellikle kriz anlarında belirli içerikleri öne çıkarma ya da görünmez kılma politikalarıyla eleştiriliyor.
Yani platformlar artık sadece teknoloji şirketi değil; dijital düzenin görünmez aktörleri. Ne görünür, ne görünmez, ne trend olur, ne gömülür — hepsi bu sistemlerin kararına bağlı. Ve bu kararlar bazen ekonomik, bazen siyasi, bazen ideolojik etkiler taşıyabiliyor.
Yerel Platformlar ve Sosyal Medya Yasaları
2023’te Ekşi Sözlük’ün erişime kapatılması ve BTK’nın sosyal medyayı sansürleme yetkisini artıran düzenlemeleri, hem platformların tarafsız olmadığını hem de devletin dijital alanı daha fazla kontrol etmek istediğini gösterdi. Türkiye’deki bu adımlar, Çin’deki devlet kontrolü ve Avrupa’daki Dijital Hizmetler Yasası gibi küresel eğilimlerin bir parçası olarak görülüyor. Bu kararlar kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açtı ve bilgiye erişim özgürlüğü açısından eleştirildi.
Kimin Propagandası? Devletler, Şirketler, STK’lar
Her propaganda bir ajandadır, ancak o ajandanın sahibi kim? Devletler resmi hesaplarıyla, şirketler reklam politikalarıyla, STK’lar ise kampanyalarıyla dijital alanda etkili olmaya çalışıyor. Bu aktörlerin her biri farklı araçlar kullanıyor ve hedef kitlelere ulaşma biçimleri değişiyor. Dolayısıyla sadece içerikten değil, içeriği üretenin niyetinden de şüphe etmek gerekiyor.
Devletler: Örneğin Rusya, Ukrayna savaşı sırasında Twitter, Telegram ve YouTube gibi platformlarda hem iç kamuoyunu konsolide etmek hem de dış dünyaya kendi anlatısını yaymak için organize propaganda çalışmaları yürüttü. RT (Russia Today) gibi yayın organlarıyla desteklenen bu dijital hamleler, Batılı ülkeler tarafından dezenformasyon olarak tanımlandı.
Şirketler: Facebook ve Cambridge Analytica skandalı, özel şirketlerin nasıl propaganda aracı haline gelebileceğinin en net örneklerinden biri. Milyonlarca kullanıcının verisi, onların siyasi tercihlerini etkileyecek içeriklerle hedeflenmek üzere izinsiz kullanıldı. Bu olay, dijital mecraların sadece bir mecra değil, aktif bir manipülasyon zemini olduğunu gösterdi.
STK’lar: Uluslararası insan hakları kuruluşları da dijital platformları kampanya aracı olarak kullanıyor. Örneğin Amnesty International’ın, Gazze’deki sivil ölümleri belgeleyen sosyal medya videoları, hem farkındalık oluşturdu hem de siyasi baskı aracı olarak gündeme geldi. Bu örnek, STK’ların da dijital ortamda kamuoyu yönlendirme gücüne sahip olduğunu gösteriyor.
Türkiye'de bu ajandaların nasıl işlediğini görmek için çarpıcı örnekler var:
2023 seçimlerinde iktidara yakın botların muhalif hesapları hedef alması, İmamoğlu'nun gözaltı sürecinde trendlere yapay destek, Kılıçdaroğlu'na yönelik organize linç kampanyaları... Diğer yandan HDP ve bazı muhalif grupların WhatsApp zincirleri ve sahte hesaplarla yaydığı dezenformasyon da dijital kirliliğin bir parçası.
2024'te Kayseri’de bir çocuğa yönelik cinsel istismar iddiası sonrası başlayan sokak olaylarında, sosyal medyada yayılan provokatif içeriklerin %38’inin bot hesaplardan üretildiği İçişleri Bakanlığı tarafından açıklandı. Toplamda 189 hesap tespit edilirken, 108 kişi yakalandı, 12 kişi tutuklandı.
Yani soru basit: Taraflar kim olursa olsun, manipülasyonun gölgesinde gerçek kaybediyor.
Sosyal Medya Propagandadan Temizlenebilir mi?
Bu sorunun cevabı kolay değil, ama imkânsız da değil. Sosyal medya artık hayatımızın bir parçası; ondan kaçmak, tamamen uzaklaşmak çoğu insan için mümkün değil. Ancak bu platformların ne kadar etkili olduğunu, nasıl kullanıldığını ve kimlerin nasıl manipülasyon yaptığını anlarsak, onların bizi yönetmesine değil, bizim onları doğru kullanmamıza alan açılır.
İlk adım bireyde başlıyor: Dijital okuryazarlık. Gördüğün her paylaşımın arkasında bir ajanda olabileceğini bilmek, bilgi teyit etmeyi alışkanlık haline getirmek ve farklı kaynaklardan doğrulama yapmak artık bir lüks değil, zorunluluk.
İkinci adım ise toplumsal düzeyde: Sosyal medya platformlarının daha şeffaf algoritmalarla çalışması, siyasi partilerin dijital kampanyalarının denetlenmesi ve dezenformasyona karşı ortak reflekslerin geliştirilmesi gerekiyor.
Propaganda sadece iktidarların değil, bazen muhalefetin, bazen ekonomik çıkar gruplarının, bazen dış güçlerin aracı olabilir. Ama unutmamalıyız ki: Her propaganda bir ajandadır. Ama her kullanıcı da bir farkındalık merkezidir.
Ve eğer bizler sosyal medyada sadece “tüketici” değil, “bilinçli kullanıcı” olursak; yalanı görünür, gerçeği gizli kılan bu düzeni değiştirebiliriz. En azından, kendimizle başlayarak...
Peki Ne Yapmalı?
- Çapraz kontrol yap: Bir haberi sadece bir kaynaktan değil, farklı perspektifteki en az 3 güvenilir kaynaktan teyit et.
- Zaman tanı: Patlak veren haberlerin ilk anlarında duygusal tepki vermek yerine, 24 saat bekleyerek detayların netleşmesine izin ver.
- Ana kaynağı bul: "Bir yetkili söyledi" yerine, doğrudan resmi açıklamaları/brifingleri takip et.
- Dijital detektiflik yap: Fotoğraflar için Google Reverse Image Search, videolar için InVID gibi araçlarla orijinal içeriği bul.
- Algoritmaya teslim olma: Takip ettiğin hesapların %30'unu karşıt görüşteki dürüst analistlerden seç.