“Kayıp Zamanlar Müzesinde Bir Gün”

YAYINLAMA
04 Ağustos 2025 15:13
GÜNCELLEME
04 Ağustos 2025 15:36

Zaman geçiyor. Herkesin ağzında aynı cümle: “Zaman çok hızlı akıyor.”

Oysa zaman, her zamanki hızında. Değişen biziz. Onu yaşama şeklimiz. Onu hissetme biçimimiz. Onu hatırlama yeteneğimiz…

Bazen düşünüyorum: Her kayıp an, her “boşa geçti” dediğimiz gün nereye gidiyor?

Oturup saatlerce ekran kaydırdığımız, gözümüz açıkken bile zihnimizin uykuda olduğu günler…

Yarım kalmış cümleler, hiç başlanmamış hayaller, ertelemeye alışmış hayatlar…

Hepsi bir yerde birikiyor olmalı. Belki de görünmez bir “Kayıp Zamanlar Müzesi” var bir yerlerde.

O müzenin bir köşesinde, iptal edilen planlarımız duruyor mesela.

“Sonra ararım” deyip de hiç aramadığımız insanlar…

“Yarın başlarım” dediğimiz o büyük kararlar…

Üzerinden sessizce geçtiğimiz anlar…

Başka bir bölümde, “unutulmuş hayaller” sergisi var.

Çocukken çizdiğimiz resimler, günlüğümüze yazdığımız hayaller, büyüyünce olmak istediğimiz her şey…

Onlar, tozlu bir vitrinde duruyor. Hâlâ parlıyorlar.

Ama biz, görmemeyi öğrenmişiz.

O müzenin çıkış kapısında küçük bir yazı olmalı:

“Zaman kaybolmaz, sadece değerlendirilmeyi bekler.”

İçimizdeki zamanın farkına vardığımızda, aslında müzenin dışında bir hayat olduğunu da fark ediyoruz. Çünkü henüz geç kalmadık. Henüz, müzeye girmemiş milyonlarca anımız var. Henüz, gerçekten yaşayabileceğimiz dakikalar, saatler, yıllar var.

Zaman bir düşman değil. Ama onu görmezden gelmek, hayatı sessize almak gibidir.

Çünkü asıl mesele, ne kadar zamanımız olduğu değil; o zamanı nasıl yaşadığımızdır.

Bugün, kayıp zamanlar müzesine bir şey daha eklemeden yaşa.

Çünkü bazı günler, kaybolmaması için sadece fark edilmek ister.

Yorumlar (0 yorum)
Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.