Bir zamanlar insanlar özel olmanın hayalini kurardı; şimdi herkes zaten “özel”.
Fakat bu kadar “özel” arasında, sade kalmak neredeyse imkânsız.
Bana kalırsa 21. yüzyılın en pahalı lüksü artık bir Rolex değil; rahat bir sıradanlık.
Eskiden sıradan olmak korkulan bir şeydi; vasatlıkla karıştırılırdı.
Oysa bugün sıradanlık, bir tür özgürlük alanı. Çünkü “kendini kanıtlamak” zorunda kalmamak, “görünür olma” baskısına direnmektir.
Bir işte mükemmel olmamak, sadece yaşamak…
Bu artık bir statü değil — bir cesaret meselesi.
Sosyal medya bizi sürekli “daha fazla ben” üretmeye zorluyor:
Yeni başarı, yeni tatil, yeni görünüm, yeni fikir…
Ama kimse “sıradan bir gün” paylaşmıyor. Çünkü sıradanlık artık utanılan bir boşluk gibi algılanıyor.
Oysa sıradanlık, hayatın asıl ritmidir; gündeliğin içindeki denge, nefes, fark edilmeyen müzik.
Belki de modern çağın en sessiz isyanı, bir gün hiçbir şey paylaşmamaktır.
Bir kahveyi fotoğraf çekmeden içmek…
Bir kitabı bitirmeden yorumlamamak…
Bir anı “içerik”e çevirmemek…
Kısacası, sadece yaşamak.
Yeni lüks markalar pahalı saatler ya da arabalar değil artık.
Yeni lüks, “zamanın senin olması.”
Bir gün boyunca kimseye kanıt sunmamak…
Kimseye ilham vermeye çalışmamak…
Ve belki de, kimseye benzememeye çalışmadan sadece “kendin olmak.”
Birileri için bu sıradanlık yoksunluk gibi görünebilir.
Ama asıl yoksunluk, kendi hayatının izleyicisi olmaktır.
Gerçek zenginlik, sıradan bir günün içindeki huzuru hissedebilmektir.
Yeni çağın parolası bence:
Sade olan, artık en ayrıcalıklı olandır.