En Çok Anlattığımız Şey, En Çok Eksik Olduğumuz Şeydir

YAYINLAMA
13 Ekim 2025 15:34
GÜNCELLEME
13 Ekim 2025 15:35

İnsan tuhaf bir varlık. Eksikliğini en çok duyduğu şeyi, en yüksek sesle anlatıyor.

Birinin dilinden düşmeyen “özgüven” kelimesi, belki de en çok kendine inanmakta zorlandığının sessiz itirafı.

“Mutlu olmayı öğrenin” diyen biri, belki de uzun zamandır kendi gülüşüne yabancı.

Bazen paylaşımlarımız, yazdıklarımız, hatta başkalarına verdiğimiz tavsiyeler… Hepsi bir çeşit özlem formu aslında.

Kelimelere sarılıyoruz; çünkü kelimelerle kendimizi tamamlamaya çalışıyoruz.

Bir dönemin aynası artık sosyal medya değil mi zaten?

Orada herkes bir şey anlatıyor:

Kimi “kendini sevmekten” söz ediyor, kimi “hayır demeyi öğrenmekten”, kimi “güçlü durmaktan”.

Ama bazen, o çok paylaşılan cümlelerin ardında küçük bir kırılganlık gizleniyor.

Sanki “kendini sev” derken, asıl kendine söylüyor o sözü.

Sanki “güçlü ol” derken, içindeki güçsüz yanına sesleniyor.

Belki de herkes, kendi yarasına kendi sesinden pansuman yapıyor.

Ama bunda bir yanlışlık yok.

İnsan böyle iyileşiyor zaten — kendine en çok ihtiyaç duyduğu şeyi söyleyerek.

Birine “sabırlı ol” dediğinde aslında kendi sabrını hatırlatıyorsun.

Birine “değerlisin” dediğinde, belki de kendi değerini arıyorsun.

Bu yüzden bazen susmak değil, konuşmak da bir iyileşme biçimi oluyor.

Fakat farkında olmak önemli: Söylediğimiz şeyin içinde kim var — biz mi, başkası mı?

Çünkü her söz biraz aynadır.

Ne kadar çok tekrar edersek, o kadar bizden bir parça taşır.

Ve belki de hayat, en çok üzerinde durduğumuz konularda bizi tamamlamaya çalışıyordur.

Kim bilir, belki de en çok anlattığımız şey, bir gün gerçekten sahip olacağımız şeyin habercisidir.

Belki de o kadar çok anlatmamızın sebebi, aslında kendimize inandıramadıklarımızdır.

Bir şeyleri sürekli paylaşır, gönderme yapar, hatta bazen haykırırız.

Sanırız ki “bakın ben böyleyim” dedikçe, gerçekten öyle oluruz.

Ama çoğu zaman tam tersi:

Kendimizi inandırmak için başkalarına anlatırız.

Ve bazen, kendi eksikliğimizi bastırmak için başkasına ince bir gönderme yaparız — çamur atar gibi, ama niyetimiz kirletmek değil; sadece kendi içimizi temizlemektir.

Belki de paylaşmak dediğimiz şey, bir tür savunmadır.

Ne kadar güçlü görünürsek, o kadar az kırılgan olduğumuza inanmak isteriz.

Ne kadar çok “iyi hissetme” cümlesi kurarsak, o kadar az eksik olduğumuzu sanırız.

Ama gerçek öyle işlemez.

Bir insan ne kadar çok aynı konudan bahsediyorsa, o konuda hâlâ tamamlanmamış bir yanı vardır.

Ve bana kalırsa; 

Ne kadar çok anlatsak da, asıl iyileşme bazen suskunlukta başlar.

Belki bu satırları okurken senin de aklına geldi,

son zamanlarda en çok neyi paylaşıyorsun, en çok neyi anlatıyorsun?

Belki de farkında olmadan, kendi eksikliğini seslendiriyorsun.

Belki de “öyle olmadığını” ispatlamak için daha çok söylüyorsun.

Ama bazen ispat etmeye çalıştığın şey, zaten içinde saklıdır.

Sadece sessizleştiğinde, gerçekten duyulur hale gelir.

Yorumlar (0 yorum)
Yorum kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
Henüz yorum eklenmemiş, ilk yorum ekleyen siz olun.